1 Ekim 2013 Salı

Ursula K. Le Guin “Bu Fikirler Aklınıza Nereden Geliyor?” Özeti




Bir okuma seansı ya da bir konferansın sonunda izleyicilerinden biri Ursula K. Le Guin’e: “Bu fikirler aklınıza nereden geliyor?”   diye bir soru sorar. Aslına bakılırsa çoğu bilimkurgu yazarı bundan kaçamadıklarından dolayı alışılmış şeyler yaratmışlardır; Harlan Ellison ve Vonda N. McIntyre: “Schenectady’den geliyor” gibi benzer cevaplar vermişlerdir.
Le Guin’e göre bu soru yanıtlanamazdır ve kurmacanın yazılışı tabir-i caizse iki yanlış efsaneye bağlıdır. Bunlar; yeterli beceri ve fikirlere sahip olmaktır. Fakat kişinin özel bir kabiliyeti yoksa bir sanatı öğrenmesini çok zor bulur. Yalnızca bir temayülün devamlı geliştirilerek icraata dönüştürülmesini destekler. Fikir ise yaşanan tecrübelerden kaynaklanarak zihinde doğar ve her yazarda farklı olabilir. Fakat bir yapıt üretmeden önce bütün bu materyallerin karışması gerektiğini vurgular.
Sahip olunan fikrin ve bu gelişen olay ve hareketler dizisinin: Dil, dilbilgisi, imge, fikir ve duygu örüntüleri olmak üzere beş ana öğesi vardır. Bütün bu türlerin eşit olması gerekir. Bu süreçlerden herhangi biri dışta bırakılırsa neticede başarısız olunacaktır. Le Guin, bu başarısızlıkla sadece ucuz öykülerin ortaya çıkacağını ve yeni başlayanların verimsizliğini bu beş ögeyi bilmeden uğraşmaya çalışmaktan kaynaklandığını belirtir. Bunu âdem evladının henüz basit kurallarını bilmediği bir aletle müzik yapmaya çalışmasına benzetir.
Tahlil ettiği örüntü tiplerinden en merkezî olanının imge olduğunu açıklar. İmge, somut bir hakikat taşımaz ama öyleymiş gibi hissettirmesi de kaçınılmazdır. Çünkü ona göre kelimelerin ilişkisi imgeleri canlandırır. Bu konu hakkında: “Büyük yazarlar bizimle ruhlarını paylaşırlar” sözünü söylemiştir.
Tasarlanıp üretilen dünyanın yazar tarafından yaratılması icap eder. Yazar imgeleştirmeyi başaramadığı takdirde yapıt bir başarı gösteremez. Zira okur ile yazarın buluştuğu yer imgelemdir. Le Guin bir yapıt yaratılırken yazarın okurlarını kesinlikle düşünerek yazması gerektiğini önemle savunur. Yazının kim tarafından okunacağının değerlendirilmesi; onu tasarlarken, üzerinde muhakeme yaparken ve imgeler çağırırken tümüyle faydalıdır.
Öykünün yaratı pınarlarından ve tümüyle var olma hevesiyle doğduğunu ileri sürer. Öykü yazıldığı an, yazar tanrısal yalnızlığından kurtulmalı ve her şeyin bir gösteri olduğuna razı olmalıdır. Okunmayan bir öyküyü eserden saymaz. Ancak okunulduğu zaman hayat bahşedilir ona.
Yazar yazarken, okurun iştirak etmeye davet edileceği bütün örüntüleri elde etmeye çalışır. Bunun için de yazarların oldukça titiz bir denetim uyguladıklarını üstü kapalı bir şekilde belirtir. Yazar, okurun metinle beraber tüm öykünün tek parça halinde doğru istikamete akmasını sağlar ki Le Guin’e göre iyi bir kurmaca da zaten bunun gibidir.
En maharetli denetim altında, en eşduyumlu okur mevzubahis olduğunda bile, gerçek aksayıp kısmileşeceğini anlatır. Ayrıca Ursula K. Le Guin yapıt kendi başına yerden ayrılıp göğe uçtuğunda ise yazarların zaman zaman denetimi elden bırakmayı da öğrenmeleri gerektiğini savunur.

EMİR YAKAMOZ
YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ
29.09.2013

0 yorum:

Yorum Gönder