Bir
okuma seansı ya da bir konferansın sonunda izleyicilerinden biri Ursula K. Le
Guin’e: “Bu fikirler aklınıza nereden geliyor?”
diye bir soru sorar. Aslına
bakılırsa çoğu bilimkurgu yazarı bundan kaçamadıklarından dolayı alışılmış şeyler
yaratmışlardır; Harlan Ellison ve Vonda N. McIntyre: “Schenectady’den geliyor”
gibi benzer cevaplar vermişlerdir.
Le
Guin’e göre bu soru yanıtlanamazdır ve kurmacanın yazılışı tabir-i caizse iki
yanlış efsaneye bağlıdır. Bunlar; yeterli beceri ve fikirlere sahip olmaktır. Fakat
kişinin özel bir kabiliyeti yoksa bir sanatı öğrenmesini çok zor bulur.
Yalnızca bir temayülün devamlı geliştirilerek icraata dönüştürülmesini destekler.
Fikir ise yaşanan tecrübelerden kaynaklanarak zihinde doğar ve her yazarda
farklı olabilir. Fakat bir yapıt üretmeden önce bütün bu materyallerin
karışması gerektiğini vurgular.
Sahip
olunan fikrin ve bu gelişen olay ve hareketler dizisinin: Dil, dilbilgisi, imge,
fikir ve duygu örüntüleri olmak üzere beş ana öğesi vardır. Bütün bu türlerin
eşit olması gerekir. Bu süreçlerden herhangi biri dışta bırakılırsa neticede
başarısız olunacaktır. Le Guin, bu başarısızlıkla sadece ucuz öykülerin ortaya
çıkacağını ve yeni başlayanların verimsizliğini bu beş ögeyi bilmeden uğraşmaya
çalışmaktan kaynaklandığını belirtir. Bunu âdem evladının henüz basit
kurallarını bilmediği bir aletle müzik yapmaya çalışmasına benzetir.
Tahlil
ettiği örüntü tiplerinden en merkezî olanının imge olduğunu açıklar. İmge,
somut bir hakikat taşımaz ama öyleymiş gibi hissettirmesi de kaçınılmazdır.
Çünkü ona göre kelimelerin ilişkisi imgeleri canlandırır. Bu konu hakkında:
“Büyük yazarlar bizimle ruhlarını paylaşırlar” sözünü söylemiştir.
Tasarlanıp
üretilen dünyanın yazar tarafından yaratılması icap eder. Yazar imgeleştirmeyi
başaramadığı takdirde yapıt bir başarı gösteremez. Zira okur ile yazarın
buluştuğu yer imgelemdir. Le Guin bir yapıt yaratılırken yazarın okurlarını
kesinlikle düşünerek yazması gerektiğini önemle savunur. Yazının kim tarafından
okunacağının değerlendirilmesi; onu tasarlarken, üzerinde muhakeme yaparken ve
imgeler çağırırken tümüyle faydalıdır.
Öykünün
yaratı pınarlarından ve tümüyle var olma hevesiyle doğduğunu ileri sürer. Öykü
yazıldığı an, yazar tanrısal yalnızlığından kurtulmalı ve her şeyin bir gösteri
olduğuna razı olmalıdır. Okunmayan bir öyküyü eserden saymaz. Ancak okunulduğu
zaman hayat bahşedilir ona.
Yazar
yazarken, okurun iştirak etmeye davet edileceği bütün örüntüleri elde etmeye
çalışır. Bunun için de yazarların oldukça titiz bir denetim uyguladıklarını
üstü kapalı bir şekilde belirtir. Yazar, okurun metinle beraber tüm öykünün tek
parça halinde doğru istikamete akmasını sağlar ki Le Guin’e göre iyi bir
kurmaca da zaten bunun gibidir.
En
maharetli denetim altında, en eşduyumlu okur mevzubahis olduğunda bile, gerçek
aksayıp kısmileşeceğini anlatır. Ayrıca Ursula K. Le Guin yapıt kendi başına
yerden ayrılıp göğe uçtuğunda ise yazarların zaman zaman denetimi elden bırakmayı
da öğrenmeleri gerektiğini savunur.
EMİR YAKAMOZ
YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ
29.09.2013
0 yorum:
Yorum Gönder