14 Şubat 2014 Cuma

Deneme




Akrep gittikçe daha da çok zehirliyordu o masum yelkovanı. Zavallı yelkovan on birdeki iki birin arasına ulaştı. Artık geri sayım başlamıştı. Sadece yirmi dakikaya sahiptim. Ardından büyük bir patlama gelecek, bomm! Hem de aklınızın asla alamayacağı büyük bir gürültüyle… Oradaki hiçbir şeyden eser kalmayacaktı. Her şey hurdahaş olacak atomlarına ayrılacaktı. Tahmin edebildiniz mi? Devasa bir bomm!
Tik tak tik tak… Her zaman işler istediğiniz gibi gitmez değil mi?  Anladığınız gibi olay tahmin edeceğinizden çok daha vahimdi. Siyah bir torba içinde oldukça iri bir nar kadardı patlayıcı. Dışı bakır rengi bir koli bandıyla sarıp sarmalanmıştı. O mavili kırmızı tellerin birbirine sarılmasını görmeliydiniz, nasıl da sanatkâraneydi!
Tik tak tik?  Şimdi on beş dakikam kalmıştı. Yalnızca ben kurtarabilirdim buradakilerin hayatını. Başka kimsenin haberi olmamıştı. Vakit geçmesine rağmen hâlâ bir şey yapmamıştım. Peki, ama neden?
Tik tak! On dakikaya düştü işte… Böyle mühim durumlarda daima elim ayağım birbirine karışırdı! Sanırım heyecanlanmakta da bir hayli haklıydım, kısa ömrüm boyunca kaç defa böyle bıçak sırtı bir an nasip olmuştu ki bana? Saatin bu sinir bozucu tik taklarından ötürü bir senaryo üretemiyordum. Bilinçsizce odada bir aşağı bir yukarı volta atmaya başladım. Dilsiz bir alfabe yürüyordu dudaklarımda. Polisi arasam inandırabilir miydim? Belki de gülerlerdi. Ya da pencereyi açıp deliler gibi bağırsam herkes benimle dalga geçerdi herhalde…
Tik… Kala kala beş dakika kalmıştı işte, eyvah ki ne eyvah! Bre yelkovan! Ne kadar hızlısın, atlı mı kovalıyor mübarek?  Birden cevap geldiğini düşünüyorum o uzun boylu çubuktan: “Ölümden kaçamazsın kısadır bir bacağı, göz açıp kapayıncaya kadar siler alnındaki teri!” İşte o saniye böyle bir cinayetten zevk alacak, katliam hobisi olan hangi mendebur herif ise bir ton bedduama maruz kalıyor kalıyor. Hâlbuki ben küçükken ne kadar da korkardım serçe parmağım uçacak diye elimden…
Hava sıcak bir taraftan, ter kaşıntı yapıyor. Düşündüğüm zaman hep kafam kaşınır benim, çocukluğumdan beri bu böyleydi. Kaşı Allah kaşı, kaşı babam kaşı! Lakin yapacağım bir şey kalmamıştı, elim kolum bağlı bir şekilde sandalyede kalakalmıştım.
Olayı geliştirmek için belirlediğim bu yirmi dakika sular seller gibi akmış ve bitivermişti. Bazen bu akış yazarı esir eder derlerdi de inanmazdım. Ne yapalım! Çaresiz kalemi elime alarak devam etmeye başladım. Amanın! N’oluyoruz yahu? Ne kalemi ne yazması diye kulağımı çınlattığınızdan eminim…
 Derken bomba müthiş bir gürültüyle patladı. Kopmuş kollar bacaklar, parçalanmış kafalar, farklı farklı bedenlerden kopmuş değişik parçalar serpilmişti.
Duvardaki saatime baktım. Kendime bir yirmi dakika daha belirledim. Bu sefer, romanıma konu olan bu patlamanın sonrasında gelişecek bir olay bulmalıydım. Okuyucum da merak uyandıracak bir gelişme ve sarıldığınızda asla bırakamayacağınız bir olay…

EmirYakamoz
14.02.2014
21.01

0 yorum:

Yorum Gönder