Gündüz ve gece bile senede iki kez eşitken, kendimle bir
ekinoks dahi kuramadım ben. Ruhum bilinçaltımdaki serzenişleri hep kapalı gişe
izlemekle yetindi. Aklım özgün bir senaryo tasarlamak istese de sezon sonu
ayrılık yaşamasın diye öteden beri en başa sardım kendimi. Evet, öyle yaptım.
Şimdi ister mazur ister mahrum görün beni. Fakat şunu unutmayın; masumum.
Mühim
değil! Hani tahmin edersiniz ya; uzak bir şehrin mavisine kapılıp uzaklaşmak
istedim. Kendime neden dur diyecektim ki zaten? Bahtımın tahtı yüzünden huzura
eremediğimden kaçtım kar yağan semtlerden. Üşüyemezdim, kıyamadım kendime.
Bence
en iyisini yaptım kaçarak; geçmişin üzerine dışarıdan kapıyı kilitleyerek.
Lakin yanıma sırf geçmişimi anımsayabilmek için o adını unuttuğum iç sesimi de
almayı ihmal etmedim. Aklımı kaçırabilseydim elbette iyi olurdu, inanın her
seferinde başarısız oldum.
Belki de farklılaşma çabası içerisine girmeye gerek yoktu.
Bunların hepsi içimdeki yangına körükle gitmem yüzünden, emin olun. Anlatamadım
hatırladıklarımı, unutamayan unutkan oldum. Zamanla siyahı daha çok sevmeye
başladım. Çünkü siyah, ruhumun somut haliydi. Göz kapaklarım bebeğinin üstünü
örtünce kararmaya başlardı can kuşum ve beynimde hayat vermeyi bekleyen
hikâyelerim benden bir adım önde ilerlerdi.
Zaman
artık umrum dışı, cümlelerim yarım yamalak da olsa gittikçe yarım kalacağımdan
korktuğum için hiçbir şeyi hecelemedim. Kendimi aramaya çıktığımdan bir daha
geri dönmedim. Şimdi benden selam olsun gayri ihtiyari baktığım geçmişime ve aralıksız üşüyüp ocağına düştüğüm o kimsesiz ve sessiz kış aylarına…
EmirYakamoz
15.01.2014 21.22
1 yorum:
Blogunuzu bugün takip etmeye başladım, severek de takip edeceğimden eminim. Kaleminizi hiç kırmayın...Bu da benim kendi yazılarım; kendi üreten insanları bulmak çok zor..Bir göz atarsanız sevinim. Hoşca kalın.
http://birdelininpembedefteri.blogspot.com.tr/
Yorum Gönder