Belki hayata gözlerini yeni açmış
bebeklerine bakan ebeveyn heyecanıyla, belki yarım bırakılan asli bir görevi
tamamlama arzusuyla, kim bilir belki de asla adlandıramayacağım bir korkuyla
seçmiştim Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü. Hayatımın o zamana kadar olan
evresinde edebiyatı o kadar yanlış adlandırmıştım ki; klasikleşmiş “liselerde; hocaları genellikle asabi bir
ders” tanımından öteye asla geçememiştim. Lakin her insanın hayatında bir dönüm
noktası vardır derler, ya da insan kendini böyle kandırmıştır ya hep, işte ben
bu yargıyı farklı olarak dönüm noktası değil de “hayata yeni bir bakış” olarak
adlandırmak istiyorum.
2012 yılının Eylül ayında; bölümümün
ilk dersine girene kadar olan süreçte “yanlış” nitelendirdiğim “edebiyat” kavramını
işte aynı gün yıkmıştım. Eylül’ü yılın
dokuzuncu ayı diye adlandırmıştım fakat o günden sonra; ikişer yanı yeni çiçek
açmış ağaçlarla kaplı toprak bir yol, etrafı sarı yeşil ve kahverengi
üçlemesinin her tonunu içeriyor, hafif esen ve insanı hoş bir tebessüme iten
rüzgarla gelen huzur… Adım attıkça
ayaklarıma sarı yapraklar anne şefkatiyle sarılıyor ve kendince danslarına
katılmamı istiyorlar adeta… Önceleri yanlış adlandırdığım Eylül’ü işte şimdi
böyle taçlandırıyorum.
Edebiyat ile tanıştığım o gün
hayatımdaki bütün tabularımı yıkıyorum. Hayatı anlama ve anlatmanın en güzel
yolu olan bir gönül işi olarak görmeye başlıyorum. Zaten ne de güzel ifade
etmiş nobel ödüllü yazarımız Orhan Pamuk
“Dünyayı kelimelerle görme sanatı” diyerek edebiyatı. Ben de kendisine ek
olarak “Malzemesi sözcük olan sanat” yargısını getiriyorum.
Hayatın ta kendisidir edebiyat.
Edep kelimesinden gelmiştir ve ebedîdir!
Ebediyete varan en güvenilir yoldur. Sürekli keşfedilmesi gereken dipsiz bir
kuyudur. Edebiyat insanı anlatma sanatıdır, insanı insana anlatma sanatıdır.
İnsan eliyle yapılmış doğa harikasıdır. Sözcüklerle sayısız samanyolu yaratır,
yıldızlarla arkadaş olur ve milyonlarca göktaşı düşürebilirsiniz edebiyatla.
Ve alanı o kadar büyüktür ki
edebiyatın; duygularını ahenkli bir şekilde anlatırsın şiir olur, yaşadığın olayları gerçek ya da kurmaca bir biçimde
uzunca yazarsın roman olur. Hikaye
olur, makale olur… Ya da ne bileyim
“edebiyat karın doyurmaz” görüşüne karşı gelerek ekmeğini edebiyattan çıkaracak
olan bizlerin ustalarımızdan çekinerek yazmaya çalıştığımız bu köşe yazısı(fıkra) gibi olur…
Emir Yakamoz
09 Haziran 2013, 11:40
0 yorum:
Yorum Gönder