12 Temmuz 2013 Cuma

Hâb-Nâme


                 Hâlâ gece. Karanlık. Sıcak. Fırlayıp kalkıyor yatağından, dirseğiyle yastığa dayanıyor. Gece lambasını açıyor, başı dönmekte, az biraz midesi bulanıyor, ama iyice uyandı. Mutfağa doğru yeltenmekte. Yok-dur. Lambaya yaslanmış bir kâğıt parçası var şurada: “ Yola koyulsam daha iyi olacak diye düşündüm sonunda” yazılı…               
                Balkona çıktı; manzarayla beraber sanki zihnindeki ahenk de bozuldu, bir sıkıntı hisseder gibi oldu. Şafağın titreyip, gecenin duraksadığı o tereddüt anı, tabir-i caizse terazinin kefesine sadece bir tüy konacak olsa muvazenenin kaybolacağı o an işte!
                Anlaşılmaz bir ihtiyardı; uzun sakalı, şiirleri, muammaları ile bütün arzularının tatmin edildiği bir âlemde sakin sakin; adeta bir gemi gibi seyrederek geçip gidiyordu. Sanki artık itiyat haline gelen ve zamanla kişinin kendi öz tecrübesiymiş gibi zihninde yer edinip kalan o akıntılardan birine kapılmıştı…
                İçine hapsettikleri gittikçe daha karmaşık görünüyordu. Çok fazla insan vardı. Ve ilk defa onları bireyler olarak düşündü. Her birinin kendi hikâyesi vardı. Onların yaşamlarını hayal etmeye çalıştı. Pencerenin arkasındaki adam, satırını kaburgalara vuruyordu. Sıkılmış mıydı? Yoksa ete gaddarca saldırarak öfkesini mi gizliyordu? Köşe başında duvara yaslanmış kız terlemişti ve yelpazeleniyordu. Neden evinin rahatı yerine burada böyle dikiliyordu? Ne bekliyordu?
                Velhasıl-ı kelam hafızasında herşey karanlık olsa da, resim son derece parlaktı. Peki, ama ne diye böyle durup durup bunu tekrarlıyordu sanki? İçinde doğmayan bir his doğsun diye ikide bir bu uğraş nedendi? Bu his onda kurumuş, kavrulmuş ve tükenmişti.
                Arasıra oraya buraya dokunup geçen hafif bir rüzgâr vardı ama hava o kadar güzeldi ki gök ile derya birleşmişti; yelkenler semaya takılmış yahut da bulutlar suya düşmüş gibi duruyordu. Ve o engine doğru bakarak öyle bir bağırdı ki: “Şimdi neredeler”!
                Bir başına kalmıştı, bomboş… Duraksayan ama hedefini şaşmayan adımlarla, köşedeki küçük taburesine yöneldi. Büyük bir iç huzuruyla kendi kendine tebessüm ediyor. Evet, çılgınım, diye düşünüyor. Bu da benim sır-ı kuvvetim! Yakında daha da çılgınlaşacağım, diye meydan okuyor beynine.
                Sabahın ilk ışıklarıyla beraber uyuyakalıyor, dudaklarında hâlâ bir gülümseme…

 Emir Yakamoz
12.07.2013, 15.09

0 yorum:

Yorum Gönder